Kasım 05, 2010

Paris, je t'aime!



Paris'in nesini anlatayım size, Paris işte... Hiç gitmemiş dahi olsanız filmlerden, romanlardan, fotolardan filan bilirsiniz zaten. Eh işte, ben de bu seyahat manyaklığımın ilk etabında annem ve babamla 3-5 gün Paris'e kaçtım, onların bir iş toplantısını bahane ederek. Gezdik tozduk, daha önce Paris'e zaten gelmiş olduğumdan ve Louvre'du, Eiffel'di, d'Orsaydi... o tip Paris'in olmazsa olmazı turistik aktiviteleri zaten yapmış olduğumdan, bu sefer daha çok sokaklarda yürüme, gezme, tozma şeklinde bir gezi idi, güzel idi, hoş idi. Ne de olsa Paris, her zaman güzel... Oh oui!

Neyse efenim, şimdi bari yürüyüşleri konseptlere böleyim dedim ki yazı şişmesin. İlk kısmımız Paris'in havalı semtlerindeki yürüyüşlerimiz. Ne bileyim ismini eskiden Latince öğretilen üniversitlerin çoklukluğundan alan Quartier Latin olsun, St. Germain, St. Michel, 1. kısım, 3. kısım, 6. kısım (zira Paris'te mahalleler ortadaki adalar 1 numara olmak üzere dışa doğru giden bir spiral şeklinde numaralandırılıyor, işte bazıları havalı mahalle, bazıları değil) falan filan olsun, oralarda gezmeler, tozmalar,kahve içmeler, etrafa bakmalar ve tabii alışveriş yapmalar... ;)




Bir de bir akşam babamın bir arkadaşının evinde yemeğe davetliydik (60 m2 ev, şirin ama st. Germain'de, 1 milyon euro'mudur nedir, böyle salak bir parantez içi bilgisi vereyim. yani Paris pahalı, onu demek istiyorum). Bol bol şarap, yemek, çok parisien insanlarla muhabbet filan... Ah dedim, hayat ne güzel!

Bu arada Fransızcamı unutmuşum. O da öyle bi boktan aydınlanma oldu bu gezinin bana sağladığı. Neyse hatırlayacağım ama azimliyim!








Balık avlayan kedi sokağı... Ne tatlı.















Tam 53 yıldır oynanan bir oyun...

Burası 1845'ten beri iş yapan Palidor, eskinin esnaf lokantası, şimdinin ise turist rehberi kitaplarının vazgeçilmezi...



Şarkı: Edith Piaf - Sous le ciel de Paris

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder