Kasım 21, 2010

Edinburgh underground...



Daha önce dedim Edinburgh çok acaip bi şehir diye... Ortaçağ'ın mirası İskoçya'nın kendi mistisizmi ile birleşince, bugüne korkunç hikayeler olarak taşınmış. Şehrin dört yanında hayalet hikayeleri anlatılıyor ve bu hikayeler eğlenceli birer turistik atraksiyona dönüşmüş.

Bendeniz de nerede var sayko bi şey, merak ettiğimden bu hayalet turlarından birine katılmadan duramazdım tabii. Şehirde pek çok böyle tur var, şirketlerin sahipleri bazı mekanları devletten veya sahiplerinden kiralayıp, halka açmış. Bunlardan en meşhurları, sevgili lonely planet'ciğimin de önerdiği Black Hart Tours'unkiydi. Gündüz sokaklarda gezer, gece de hayalet avına çıkarım, hem gece daha etkili olur dedim ve yeraltı labirentleri + mezarlık gezisi sunan "Double Dead tour"a yazıldım.

Şimdi turun ilk kısmı South Bridge denen köprünün altındaki labirentimsi odacıklarda bir gezinti içeriyordu. 1700'lü yıllarda bir şeyler depolamak için inşa edilen bu odacıklar, sonra Edinburgh fazla göç alınca, fakir halka ve göçmenlere de açılıyor. Ve o nemli, karanlık, küçücük odalarda alta alta üst üste yaşıyor insanlar bir dönem. Tuvalet dedikleri küçük bir kova, duvarlardan su sızıyor filan... Eh bir de zamanın hastalığıydı, vebasıydı, faresiydi derken... Hayat takdir edersiniz ki pek hoş değil. Bir de karanlıktan ötürü, suçlulara da mesken oluyor buralar. Doktorlara kadavra temin etmek için cinayet işleyen tüccarlardan, polisten kaçan suçlulara herkes burada. Dolayısıyla beklenen yaşam süresi pek uzun değil, 12 ay civarı imiş buralarda. Bu sert yaşam koşulları ve hazin ölümler de haliyle pek çok hayalet hikayesine yol açmış. Dünyanın en hayaletli yerlerinden biri olduğu söyleniyor South Bridge'in.

Bizim tur bu odacıkların 3-5 tanesini kiralamış. Çok uzun yıllar önce değil, 30-40 sene önce bir adam "aa burda bi şey var" diyip yeniden keşfetmiş bu odaları ve o keşfettiği için, hepsinin sahibi ilan etmiş kendini. Bir kısmı bardı, kafeydi onlara kiralanmış, bir kısmı da böyle hayalet turlarına. Ben foto çekemedim, o yüzden netten fotolarla idare edeceksiniz.




Güya tünellerde ışık olması gerekiyordu ama sigorta attığından zifiri karanlıkta el feneriyle ilerledik tünellerde. Tamam, dedim, kesin görücez hayalet! Ama olmadı, nasip kısmet... Oysa ki tur rehberi, turlarında bir sürü kişinin garip hisler içine girdiğini, ışıklar gördüğünü, ayıldığını bayıldığını filan anlatmıştı... Bizde bir vukuat olmadı ama güzel bir gerginlik yaşadık tabii, karanlıkta allahın yeraltı tünellerinde gezerken.

Tünellerden kazasız belasız çıktıktan sonra, double dead'in dublesine yani Greyfriars Mezarlığı ve içerisindeki Covenant's Prison'a yürüdük gecenin bi körü. Oh dedim, ne eğlence, gecenin köründe mezarlık turu! Üstelik de bir başıma, kendi kendimi takdir ettim içten bir şekilde.

Önce bir Greyfriars'dan bahsedelim. Burası 16. YY'dan beri hizmette olan minik bir mezarlık. Tabii ki hayaletli ama mezarlığın kendisinden ziyade içindeki Covenant's Prison ve Mackenzie monument'ı daha ziyade rahatsızlık veriyor. Hatta o kadar rahatsızlık vermiş ki insanlara mezarlığın bu bölümünü kapamaya karar vermiş devlet. Yine bizim tur sağolsun, burayı kiralamış ve sayelerinde kapalı ve korkutucu olan bölüme girebildim ben de.

O konuya gelmeden önce mezarlıktan bahsedeyim. Burada 1800'li yıllarda yaşamış mezarlık bekçisi ve terrier köpeği Bobby var. Bobby 14 yıl mezarlıkta bekçiyle beraber, hatta o öldükten sonra da yaşamış. Bundan kellidir ki Bobby bir Edinburgh ikonu. Bu post içinde tek kendim çektiğim fotoyu da sizlere ekleyeyim.



Bobbycik dışında, mezarlıkta yaklaşık 500 mezar taşı ama bunun 5-10 katı fazla ceset olduğu söyleniyor. Dolayısıyla yağmurda, çamurda bazen iskeletlerin, kemiklerin topraktan dışarı çıktığı olmuyor değilmiş. Hoş yani!



Şimdi Covenanter's prison dedikleri, halka kapalı, bize açık olaya gelelim. Burası Greyfriars mezarlığı içinde bir hapishane. Burası 1600'lerde İskoçya Presbiteryen'likten Katolikliğe geçmeye karar verince, "hayır efendim, ne münasebet" diye ortaya atılan Covenanters denilen kişilerin atıldığı hapishane. Yaklaşık 1200 kişiye ev sahipliği yapmış olsa da göt kadar bir yer. Tarihin ilk toplama kampının esasında burası olduğu ve burada covenanters denen kişilerin çeşitli işkencelere maruz kaldıkları söyleniyor. Her hapishane, toplama kampı vs. yer gibi burası da garip bir hüzün içeren bir yer.




Scariest Places on Earth isimli TV Şovunda da yer verilen Greyfriars ve Covenant's Prison ününü en çok MacKenzie Poltergeist vakasına borçlu. George MacKenzie o zamanlar yaşamış, "bloody" lakabıyla bilinen bir avukat ve Covenant's Prison'da tutulan insanlara az çektirmemiş. Nitekim öldükten sonra kendisine mezarlık içinde yapılan, mezarının da içerisinde bulunduğu anıt, hala dünyanın en fazla paranormal aktivite gösteren yerlerinden biri kabul ediliyor.



Buraya ancak penceresinden baktık, içine giremedik, çatladım tabii ben ama olsun ahahah. İçinde bi şey yoktu, dört duvar işte, ne bekliyordum bilmiyorum.



Tur rehberinin anlattığına göre, tur bittikten sonra tura katılanların suratlarında, sırtlarında tırnak izleri, donuyormuş hisleri, bayılmalar sıklıkla oluyormuş. Bize bir şey olmadı tabii... ama ben anlatılanları aktarıyorum sadece.

Hayalet turum böyle, bir de bunu yapmadan önce başka bir tura katıldım: Mary King's Close. Close nedir derseniz, tam olarak anlayamamış olmakla birlikte sanırım bir takım tüccarların stand açtıkları minicik, daracık, kimisi yeraltında bulunan, genelde üstü kapalı sokaklara verilen isim diyebilirim. Şöyle açıklanmış bakınız:

"This 17th century close (Mary King's close) is one of the many underground streets that were built over during the modernisation of the old town. The lower floors acted as the foundation for The Royal Exchange, built in 1753 (now The City Chambers) and over 250 years later the floors below remain largely unchanged. During the war years the underground vaults were used as an air-raid shelter."

Şehrin her tarafında hala close'lar var, eskiden sayıları çok daha fazla olmaklar birlikte, şimdi de sanırım 100 civarı varmış. Anlayamadığım şu ki, bazı close'lar yer üstünde. Demek ki bazıları bir şekilde yer altında kalmış, orasını tam çözebilmiş değilim.



Neyse Mary King's close yer altında. Mary King isimli terzi kadının yaşadığı ve takıldığı yer olduğu için onun ismiyle anılan daracık, karanlık sokaklardan oluşan bir labirent. Çok acaip...



Tabii ki orada da cinayetler, kötü yaşam koşulları, veba, fareler, pislik, bok, kan revan, entrika gırla ve tabii ki hayaletli olduğu söyleniyor. Özellikle de Annie isimli küçük bir kızın hayaletinin sık sık oralarda dolandığı anlatılıyor. Meşhur bir medyum hatta, kızın oyuncağını aradığını söylediği için kıza bırakılan oyuncaklardan oluşan bir anıt var close içinde.



Böyle yani, komik orta çağ giyimli bir tur rehberi close'u gezdirirken o zamanki hayata dair bir sürü şey anlattı. Aklımda kalanlardan birisi tuvalet meselesi. Tuvalet sorunu, 8-10 kişinin her beraber kullandığı bir kovayla hallediliyor ve her sabah evin en küçük bireyi o kovayı, yukarı çıkıp sokağa doğru döküyor.



İşte Edinburgh'daki underground aktivitelerim böyle sevgili seyirciler. Bu hayalet hikayelerine inanıyor muyum? Sanmam ama beni eğlendirdikleri kesin. Bir de dünyanın en korkunç yerleri listesinde adı gezen mekanlarda dolaşmış olmak, içimi bir hoş yapıyor doğrusu. Ha hayaletler dışında, o zamanların yaşam koşullarını görmek, bunları hayal etmek, o zamandan bu zamana, hemen hemen hiç el değmemiş o yerlerde dolanırken, insanların nasıl yaşadığını gözünün önüne getirmeye çalışmak, oturup tarih kitapları okumaktan daha efektif bir öğrenme sağlıyor.

Dedim daha önceki postumda, lunapark gibi bir şehir Edinburgh. Bunlar da korku tünelleri işte bi nevi. Tam benlik bi şehir Edinburgh. Resmen de öyle.

1 yorum:

  1. Süpersin taşaksız, ne zamandır gitmek istiyorum bi gidemedim Edinbugh'a. Niye böyle ilgisiz kalmış bu postlar, bu blog he? İsveç'e düşerse yolun beklerim.

    YanıtlaSil